12 Ocak 2012 Perşembe

Dersimiz Atatürk Filmi

Paylaş
Yönetmen: Hamdi Alkan
Oyuncular: Halit Ergenç, Çetin Tekindor, Batuhan Karacakaya, Canan Hoşgör, Tolga SavacıTür: Drama
Yapım Yılı: 2009
Vizyon Tarihi: 19 Mart 2010 Cuma
Daha fazlası için tıklayın...

Senaryo: Turgut Özakman
Yapımcı Firma: Örümcek Yapım - Mint Prodüksiyon
Yapım Ülkesi: Türkiye
Orijinal Dil: Türkçe
Resmi Site: www.mint.com.tr/
Dağıtıcı Firma: Cine Film

Filmin Özetiİlkokul 5. sınıfta okuyan bir grup çocuğa, Atatürk’ü daha iyi anlamaları için ödev verilir. Onlar için öğretici olan bu yolculukta önderleri tarihçi “Dede”dir. Çocuklara Mustafa Kemal’in çocukluğunu, okul hayatını, askerlik kariyerini anlatır. Onları Kurtuluş Savaşı’nın en önemli cephelerine götürür, Türk halkının eşsiz kahramanlarıyla tanıştırır.

Atatürk Müzeleri Ve Yerleri

Paylaş
•Adana - Atatürk Müzesi
•Afyon - Dumlupınar Müzesi
•Afyon - Tarihi Milli Park Müdürlüğü Zafer Müzesi
•Ankara - Alagöz Karargah Müzesi
•Ankara - Atatürk Kültür Merkezi Cumhuriyet Devri Müzesi
•Ankara - Etnoğrafya Müzesi
•Ankara - II. Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet Müzesi
•Ankara - Kurtuluş Savaşı Müzesi (I. TBMM Binası)
•Ankara - Atatürk'ün Mekanı Müze Köşk
•Ankara - Anıtkabir
•Ankara - Atatürk Evi
•Antalya - Alanya Atatürk Evi Müzesi
•Antalya - Atatürk Müzesi
•Balıkesir - Kuva-yi Milliye Müzesi

Atatürk'ün Selanik'teki Doğdu Evi

Paylaş
Atatürk’ün 1881 yılında dünyaya geldiği Selânik şehrini Büyük İskender kurmuş ve bu şehre kız kardeşinin adını vermiştir.

Selânik belgeliğinden edinilen bilgiye göre, Atatürk’ün doğduğu ev, 1870 yılında Rodos’lu Müderris (profesör, medrese öğretmeni) Hacı Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Atatürk’ün babası bu evi, sahibinden satın almıştır.

Balkan Savaşı’nın sonuna dek Zübeyde Hanım’ın oturduğu bu ev, Lozan Barışı’na göre Yunan Hükümeti’ne geçmiştir.

Cumhuriyetin onuncu yıl dönümünde Selânik Belediyesi, Türk-Yunan dostluğunun bir anısı olarak, Atatürk’ün doğduğu bu evin sağ üst köşesine mermer bir plaka yerleştirmiştir. Taşın üzerinde Türkçe, Yunanca ve Fransızca olarak şunlar yazılıdır:

8 Ocak 2012 Pazar

Atatürk’ün Çanakkale Savaşı Anısı

Paylaş
Atatürk’ün Çanakkale Savaşı ile İlgili Anısı
 Atatürk'ün Çanakkale Hakkındaki Anıları Atatürk’ün Çanakkale Savaşı ile ilgili Anıları, Ulu önder Atatürk’ün Çanakkale savaşlarında yaşamış olduğu olaylara dayanmakta olup söz konusu anılar ve olayların birçoğu daha sonra yine kendi ağzından aktarılmıştır. Bunların en önemlileri ve en çok bilinenleri Çanakkale zaferini kazanmamıza ilişkin söyledikleri, Çanakkale’de kara savaşlarının en yoğun yaşandığı Conkbayırı Muharebeleri ile yine bu muharebelerde yaşanan süngü hücumu ile ilgili olarak aktardıklarıdır.
Çanakkale Savaşı’nı Kazandıran Yüksek Ruh
Mustafa Kemal Atatürk anlatıyor:
“Bomba sırtı olayı (14 Mayıs 1915) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak Birinci siperdekilerin hiç birisi kurtulamamacasına hepsi düşüyor İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kuşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor Sarsılma yok Okuma bilenler Kur’anı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor Bilmeyenlerse Kelime-i Şehâdet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar Sıcak, cehennem gibi kaynıyor 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngüyle çarpışıyor Ölüyor, öldürüyor İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebriğe değer bir örnektir Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur ”

Atatürk 19 Mayıs Samsun Anısı

Paylaş
Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 ile İlgili Anıları (Hatıraları)
Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a Çıktığında Karşılaştığı Umumi Durum ve Manzara ile İlgili Anısı ve Anlattıkları Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı. Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul' da. Adana iIi Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, İtilâl Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusuda İzmir'e çıkartılıyor. Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.

7 Ocak 2012 Cumartesi

Sarı Zeybek Belgeseli İzle

Paylaş
Büyük önder Atatürk’ün vefat etmeden önceki son 300 gününün hikayesini anlatan Sarı Zeybek belgeseli ilk kez 1993′ün kasım ayında TRT televizyonunda ekrana geldi.Gördüğü ilgi üzerine birkaç ay içinde 3 kez daha yayımlandı. Ardından video kaset olarak piyasaya çıktı.Türkiye’de ilk kez bir belgesel, bu kadar büyük satış rakamına ulaştı. Kaset, yurdun dört bir yanında ilk ve orta dereceli okullarda eğitim filmi olarak öğrencilere izletildi.Sonra ödüller geldi. Sarı Zeybek, Hürriyet’in Kelebek eki tarafından 1993′ün En Başarılı Belgeseli seçildi. Orhan Apaydın Demokrasi ve Barış Vakfı 1994 Ödülü’nü ve Radyo Televizyon Muhabirleri Derneği Özel Ödülü’nü aldıSarı Zeybek Belgeseli piyasada kitap halinde de bulunmakta kitabında belgeselinde olmayan bölümler de mevcut…

Sitene Ekle:

Amasya Genelgesi

Paylaş
Amasya Genelgesi (21-22 Haziran 1919)
Amasya Genelgesi’nin ulusal egemenliğe dayanan, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan ilk kuruluş belgesi olması nedeniyle de Türk tarihinde ayrı bir yeri ve önemi vardır.
M. Kemal Paşa çalışmaların bir program şekline getirilmesi gereğini görerek Rauf Bey ile Ali Fuat Paşa’yı Amasya’ya davet etti. Refet Bey ise daha önce geldi. Rauf Bey ile Ali Fuat Paşa 19 Haziran’da Amasya’ya geldiler. Amasya’da buluşan dört subay, M. Kemal Paşa tarafından 18 Haziran’da hazırlanmış, hatta Trakya’ya bildirilmiş bulunan metin üzerinde çalıştılar. Refet Bey imzalamakta biraz duraksama gösterdiyse de Ali Fuat Paşa’nın kendisini ikna etmesi üzerine imzaladı. Böylece bu dört subayın imzası ve Konya’da bulunan Ordu Müfettişi Cemal Paşa ile Erzurum’da Kazım Karabekir Paşa’nın da onaylamasından sonra bu genelge 21-22 Haziran 1919 tarihinde ilgililere duyuruldu. Yeni Türk Devleti’nin kuruluşu yolunda ilk önemli adım olan ve Ali Fuat Paşa’nın “Kutsal İttifak” dediği bu genelgenin başlıca noktaları şöyleydi:

Amasya Genelgesi’nin Esasları;

1- Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir.
2- İstanbul’daki hükümet, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum ulusumuzu yok olmuş gibi gösteriyor.
3- Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.
4- Ulusun durumunu ve davranışını göz önünde tutmak ve haklarını dile getirip bütün dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve denetimden kurtulmuş ulusal bir kurulun varlığı çok gereklidir.
5- Anadolu’nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas’ta ulusal bir kongrenin tez elden toplanması kararlaştırılmıştır.

Erzurum Kongresi Ve Sonuçları

Paylaş
(23 Temmuz-7 Ağustos 1919) Erzurum Kongresi
 Anadolu’da milli mücadele birliğinin kurulmasının ikinci adımı Erzurum Kongresi ile atıldı. Amasya Genelgesi’nden sonra İstanbul ve askerlikle ilişkisi kesilen Mustafa Kemal’e, Kazım Karabekir başta olmak üzere Anadolu’daki komutanlar ve mülki amirlerin büyük çoğunluğu verdikleri desteği sürdürmeye devam ettiler.
Amasya Genelgesi’nde yer aldığı gibi, Mustafa Kemal milli bir kongre toplayarak, milli mücadele ile ilgili tüm faaliyetleri birleştirmeyi planlıyordu. Kazım Karabekir Paşa, milli bir kongreden önce doğu illeri için bölgesel bir kongre toplanmasının faydalı olacağı görüşünü dile getiriyordu. Mustafa Kemal, bölgesel bir kongreye karşı olmasına rağmen, Kazım Karabekir ve Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ısrarları karşısında bir kongre toplanmasını ve kongreye katılmayı kabul etti.
Mustafa Kemal’in davetli olarak katıldığı bu kongrede asil üye olabilmesi için, Erzurum delegesi Cevat Dursunoğlu istifa ederek, kendi yerine Mustafa Kemal’in seçilmesini sağladı. İlk gün, Mustafa Kemal kongre başkanlığına seçildi. Milli bir hal alan Erzurum Kongresi’nde, genel değerlendirmeler yapıldı ve doğu illerinin durumu görüşüldü. Milli mücadelenin temelleri açısından oldukça önemli kararlar alındı.

Sivas Kongresi Ve Sonuçları

Paylaş
Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919)
Amasya Genelgesi’nde Sivas Kongresi, milli bir kongre olarak öngörülmüştü. Erzurum Kongresi’nin sona ermesinden sonra kongre ile ilgili çalışmalar yapılıyordu. Bu arada, kongrenin yapılacağını haber alan Fransızlar, kongreye karşı  bazı önlemler alıyordu. Fransız Binbaşı Brunot, kongrenin toplanması halinde Sivas Valisi Reşit Paşa’ya şehrin işgal edileceğini söylemişti. Hatta, Elazığ Valisi Ali Galip, yapılacak kongreyi basmakla görevlendirilmişti. Tüm engellemelere rağmen, kongre 4 Eylül 1919’da bugün lise olarak kullanılan binada saat 15:00’de toplandı.

Mustafa Kemal’in Kongre başkanlığına seçilmesine bazı üyelerden itirazlar geldi. Ancak yapılan seçim sonrası kongre başkanlığına Mustafa Kemal Paşa getirildi. Kongre ilk günlerinde, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkisi olup olmadığını tartıştı. Daha sonra manda sorunu gündeme geldi. Sivas Kongresi, ilk milli kongre niteliğinde olduğu için kararlar da bu doğrultuda alınmıştır. Erzurum Kongresi’nde alınan kararların tamamı kabul edilmiştir. Yurtta bölgesel olarak çalışan tüm cemiyetlerin birleştirilmesi ve tek yönetim altına alınması sağlandı. Yeni bir “Temsil Heyeti” oluşturuldu ve bu heyetin başına Mustafa Kemal Atatürk getirildi.

Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Kanunu

Paylaş
Kanun Numarası: 5816
Kabul Tarihi: 25.07.1951
Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 31.07.1951
Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 7872
Madde 1 – Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Yukarda ki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.
Madde 2 - Birinci maddede yazılı suçlar; iki veya daha fazla kimseler tarafından toplu olarak veya umumi veya umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasiyle işlenirse hükmolunacak ceza yarı nispetinde artırılır.
Birinci maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar zor kullanılarak işlenir veya bu suretle işlenmesine teşebbüs olunursa verilecek ceza bir misli artırılır.
Madde 3 - Bu kanunda yazılı suçlardan dolayı Cumhuriyet savcılıklarınca re`sen takibat yapılır.
Madde 4 - Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 5 - Bu kanunu Adalet Bakanı yürütür.

6 Ocak 2012 Cuma

Atatürk İlkeleri Ve Temelleri

Paylaş
-Devletçilik İlkesi Ve Temelleri;
 12.1923 tarihinde toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde, imparatorluk zamanından kalan bir çok sorunun çözüme kavuşması için çalışmalarda bulunan Mustafa Kemal, kongrenin açılış konuşmasında, “Bütün ulusun ve olanakların ülke kalkınması için, yapılacak bir program çerçevesinde seferber edilmesi” gerektiğini vurgulamıştır. Ekonomik kalkınmanın üzerinde duran Atatürk, kısa zamanda yurdun kalkınabilmesi için çalışmalara hız vermiş, bu program dahilinde de Devletçilik ilkesini benimsemiştir. Devletçilik ilkesi, “Türk toplumunun ve devletin, ekonomik ve sosyal kalkınmasını gerçekleştirilebilmesi için, devlet işletmeciliği ile özel sektör işletmeciliğinin hep birlikte, uyum içerisinde çalışması” demektir. Devletçilik, ekonomik ve sosyal kalkınma için yapılması gerekli işlerin ivedi yapılması demektir.Devlet ve özel sektörÖzel sektör, ilgilendiği bir alanda başarıyı yakaladığı takdirde, devlet o alandan başarı yakalandığı için çekilip, kalkınma için başka alanlara yönelebilir. Devlet, özel sektörün girmediği alanlarda çalışmalarını bırakmaz, aksine bu alanlarda bir çok faaliyetlerde bulunarak ekonomik kalkınmaya her zaman fayda sağlamaya devam eder. Bunlara örnek olarak, enerji santrallerinin kurulması, karayolları, demiryolları, havaalanları ve limanların yapımı ile GAP Projesi’ni verebiliriz. Türk Özel Sektörü’nün kurucusu olan devletimiz, her zaman özel sektörle birlikte çalışarak bu günlere kadar gelmiştir. Güçlü bir ekonomi, devletçilik ilkesi tam olarak uygulandığı takdirde gerçekleşir. İşte bu yüzden devletçilik ilkesinin gerekleri, kalkınma adına, her alanda daima uygulamalı olarak kendisini göstermelidir.
-İnkilapçılık İlkesi Ve Temelleri;
İnkılapçılık, en kısa anlamı ile yenilik demektir. Atatürk inkılapçılığı, eski ve faydası olmayan bir çok kurumların yıkılarak yerlerine çağın gereklerini yerine getirebilecek kurumların konulması anlamını taşır. Atatürk inkılapçılığı, faydalı olana yönelmeyi istemektir. Eski, geçerliliğini yitirmiş, faydasından çok zararı olacak işleri bir düzene sokmak demektir.

Atatürk İnkilapları

Paylaş
Atatürk inkılapları ile çağdaş bir devlet niteliğine kavuştuk. Dünyada saygınlığımız arttı. Yabancı uyruklulara tanınan kapitülasyon ayrıcalıkları kaldırıldı.Tarımın modernleşmesinde devlet öncü oldu. Bankalar, fabrikalar kuruldu.Sonunda ülkemiz bayındır oldu.Ulusumuz zenginleşti.Böylece, Türk Milleti için, güzel ve aydınlık günlere doğru yeni bir adım atılmış oldu.Bu yüzden Büyük Lider Mustafa Kemal ATATÜRK'ün fikirlerine ve de onun gerçekleştirdiği inkılaplara sahip çıkmak hepimizin görevi olmalıdır. Şimdi bu inkılapların neler olduğunu sırasıyla yapıldığı alanları sınıflandırarak görelim:

Siyasal Alanda Yapılan Değişiklikler (İnkılaplar)
Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde 1919 yılında başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşımız 1922'de tamamlandı. Osmanlı Devleti yöneticileri bu savaşın önderleri hakkında ölüm fermanları imzalamaktan çekinmediler. Kurtuluş Savaşı bittiği zaman bir yanda Büyük Millet Meclisi Hükümeti, öte yanda Osmanlı Saltanatı vardı. Büyük Millet Meclisi'nin 1 Kasım 1922 günü kabul ettiği bir yasa ile tarihimizde saltanat dönemi kapandı. Yeni bir dönem başladı. Osmanlı Saltanatının kaldırılmasından sonra 1921 Anayasası'nda değişiklikler yapıldı. 29 Ekim 1923 günü Türkiye Devleti'nin hükümet şeklinin Cumhuriyet olduğu kabul edildi.Cumhuriyetin ilanı ile tarihimizde Cumhuriyet Dönemi başladı. (İnkılaplar) (İnkılaplar)

Atatürk Devrimleri

Paylaş
Atatürk Devrimleri ile çağdaş bir devlet niteliğine kavuştuk. Dünyada saygınlığımız arttı. Yabancı uyruklulara tanınan kapitülasyon ayrıcalıkları kaldırıldı. Tarımın modernleşmesinde devlet öncü oldu. Bankalar, fabrikalar kuruldu. Sonunda ülkemiz bayındır oldu. Ulusumuz zenginleşti.Böylece, Türk Milleti için, güzel ve aydınlık günlere doğru yeni bir adım atılmış oldu.Onun gerçekleştirdiği devrimlere sahip çıkmak hepimizin görevidir.Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz:Şimdi bu başlıkların neler olduğuna hep birlikte bakalım:

Siyasal Alanda Yapılan Devrimler • Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922) Söz konusu tarihte saltanatın kaldırılmasıyla Yeni kurulacak olan Türkiye Devletinin yönetim şeklinin yüzyıllar boyu süren monarşik anlayıştan uzak halk emenliğini esas kılan demokratik bir yönetim şekli olacağı anlaşılıyordu.• Kılık – Kıyafet İnkılabı : Şapka Kanunu (25 Kasım 1925) Dini Kıyafetlerle dolaşılmasının yasaklanmadı (3 Aralık 1934) • Mecellenin kaldırılması (1924-1937) Türkiye laikliği benimsediği için şer’i hukuka
Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan Devrimler • Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924) Eğitim ve öğretim birleştirilerek, devlet denetimine ve Milli Eğitim Bakanlığı emrine verildi. Bu kanun çerçevesinde medreseler kapatıldı.