tag:blogger.com,1999:blog-15231301720717877292024-03-13T03:37:04.208-07:00Atatürk İnkilapları,Atatürk İlkeleri,Atatürk Devrimleri,Atatürk...Atatürk İnklapları,Atatürk Devrimleri,Atatürk İlkeleri,Atatürk Bilgileri,Atatürk Resimleri,Atatürk Anıları,Atatürk Hayatı,Atatürk Eserleri,Atatürk Cumhuriyet,Atatürk İlkeleri,Atatürk Yazıları,Atatürk Haberleri,Atatürk Dersleri,Atatürk Konuları...Adminhttp://www.blogger.com/profile/02459906758566333522noreply@blogger.comBlogger13125tag:blogger.com,1999:blog-1523130172071787729.post-26487895020806821462012-01-12T07:10:00.000-08:002012-01-12T07:10:50.876-08:00Dersimiz Atatürk Filmi<div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.intersinema.com/film/resimler/41/4120_9333_enbuyuk.gif" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" kba="true" src="http://www.intersinema.com/film/resimler/41/4120_9333_enbuyuk.gif" /></a></div>Yönetmen: Hamdi Alkan <br />
Oyuncular: Halit Ergenç, Çetin Tekindor, Batuhan Karacakaya, Canan Hoşgör, Tolga SavacıTür: Drama <br />
Yapım Yılı: 2009 <br />
Vizyon Tarihi: 19 Mart 2010 Cuma <br />
Daha fazlası için tıklayın...<br />
<br />
<strong><em>Senaryo:</em></strong> Turgut Özakman <br />
<strong><em>Yapımcı Firma:</em></strong> Örümcek Yapım - Mint Prodüksiyon <br />
<strong><em>Yapım Ülkesi:</em></strong> Türkiye <br />
<strong><em>Orijinal Dil:</em></strong> Türkçe <br />
<strong><em>Resmi Site:</em></strong> <a href="http://www.mint.com.tr/">www.mint.com.tr/</a> <br />
<strong><em>Dağıtıcı Firma:</em></strong> Cine Film <br />
<br />
<strong><em>Filmin Özeti</em></strong>İlkokul 5. sınıfta okuyan bir grup çocuğa, <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Atatürk’ü</a> daha iyi anlamaları için ödev verilir. Onlar için öğretici olan bu yolculukta önderleri tarihçi “Dede”dir. Çocuklara <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Mustafa Kemal’in</a> çocukluğunu, okul hayatını, askerlik kariyerini anlatır. Onları <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Kurtuluş Savaşı’nın</a> en önemli cephelerine götürür, Türk halkının eşsiz kahramanlarıyla tanıştırır.</div><a name='more'></a><br />
<object classid="clsid:d27cdb6e-ae6d-11cf-96b8-444553540000" height="344" id="player" width="425"><param name="movie" value="http://www.videobb.com/e/cnLDrf7vYffv" ></param><param name="allowFullScreen" value="true" ></param><param name="allowscriptaccess" value="always"></param><embed src="http://www.videobb.com/e/cnLDrf7vYffv" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="425" height="344"></embed></object>Adminhttp://www.blogger.com/profile/02459906758566333522noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1523130172071787729.post-50377633640494234052012-01-12T07:05:00.000-08:002012-01-12T07:05:16.595-08:00Atatürk Müzeleri Ve Yerleri•Adana - Atatürk Müzesi<br />
•Afyon - Dumlupınar Müzesi<br />
•Afyon - Tarihi Milli Park Müdürlüğü Zafer Müzesi<br />
•Ankara - Alagöz Karargah Müzesi<br />
•Ankara - Atatürk Kültür Merkezi Cumhuriyet Devri Müzesi<br />
•Ankara - Etnoğrafya Müzesi<br />
•Ankara - II. Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet Müzesi<br />
•Ankara - Kurtuluş Savaşı Müzesi (I. TBMM Binası)<br />
•Ankara - Atatürk'ün Mekanı Müze Köşk<br />
•Ankara - Anıtkabir<br />
•Ankara - Atatürk Evi<br />
•Antalya - Alanya Atatürk Evi Müzesi<br />
•Antalya - Atatürk Müzesi<br />
•Balıkesir - Kuva-yi Milliye Müzesi<br />
<a name='more'></a><br />
•Bursa - Atatürk Müzesi<br />
•Çanakkale - Eceabat Çamyayla Atatürk Karargahı<br />
•Denizli - Atatürk ve Etnografya Müzesi<br />
•Diyarbakır - Atatürk Köşkü<br />
•Erzurum - Atatürk Müzesi<br />
•Eskişehir - Atatürk ve Kültür Müzesi<br />
•İçel - Mersin Atatürk Evi Müzesi<br />
•İçel - Silifke Atatürk Evi<br />
•İstanbul - Dolmabahçe Sarayı<br />
•İstanbul - Florya Atatürk Deniz Köşkü<br />
•İstanbul - Pera Palas Atatürk Odası<br />
•İzmir - Atatürk Müzesi<br />
•Kastamonu - Arkeoloji Müzesi - Atatürk Salonu<br />
•Kayseri - Atatürk Müzesi<br />
•Kocaeli - İzmit Müzesi ve Atatürk Evi<br />
•Konya - Akşehir Batı Cephesi Karargahı Müzesi<br />
•Konya - Atatürk Müzesi<br />
•Malatya - Atatürk Evi<br />
•Rize - Atatürk Müzesi<br />
•Sivas - Kongre Binası Atatürk ve Etnografya Müzesi<br />
•Samsun - Atatürk Müzesi<br />
•Samsun - Gazi Müzesi<br />
•Samsun - Havza Atatürk Evi<br />
•Trabzon - Atatürk Köşkü<br />
•Uşak - Atatürk ve Etnografya Müzesi<br />
•Yalova - Atatürk KöşkleriAdminhttp://www.blogger.com/profile/02459906758566333522noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1523130172071787729.post-32789157482784652652012-01-12T07:00:00.000-08:002012-01-12T07:02:37.907-08:00Atatürk'ün Selanik'teki Doğdu Evi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.balgocizmir.org.tr/resimler/haber/atde.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="150" kba="true" src="http://www.balgocizmir.org.tr/resimler/haber/atde.jpg" width="200" /></a></div><div style="text-align: justify;"><a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Atatürk’ün</a> 1881 yılında dünyaya geldiği <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Selânik</a> şehrini Büyük İskender kurmuş ve bu şehre kız kardeşinin adını vermiştir.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Selânik belgeliğinden edinilen bilgiye göre, Atatürk’ün doğduğu ev, 1870 yılında Rodos’lu Müderris (profesör, medrese öğretmeni) Hacı Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Atatürk’ün babası bu evi, sahibinden satın almıştır.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Balkan Savaşı’nın sonuna dek <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Zübeyde Hanım’ın</a> oturduğu bu ev, Lozan Barışı’na göre Yunan Hükümeti’ne geçmiştir.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Cumhuriyetin onuncu yıl dönümünde Selânik Belediyesi, Türk-Yunan dostluğunun bir anısı olarak, Atatürk’ün doğduğu bu evin sağ üst köşesine mermer bir plaka yerleştirmiştir. Taşın üzerinde Türkçe, Yunanca ve Fransızca olarak şunlar yazılıdır:</div><div style="text-align: justify;"><a name='more'></a></div><div style="text-align: justify;">“Türk milletinin büyük müceddidi ve Balkan İttihadının müzahiri <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Gazi Mustafa Kemal</a> burada dünyaya gelmiştir. İş bu levha Türkiye Cumhuriyeti’nin onuncu yıl dönümü münasebetiyle konulmuştur.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Selânik, 29 Birinci Teşrin 1933”</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">4 Kasım 1933’de düzenlenen bir törenle bu plâka yerine konmuştur. Daha sonra Selânik Belediyesi, evi Yunanlı sahibinden satın alarak Atatürk’e armağan edilmesini kararlaştırmıştır. Ev ancak, 19 Şubat 1937’de boşaltılabilmiş ve anahtarı Selânik Türk Konsolosluğu’na teslim edilmiştir. Bundan sonra ev onarılarak 10 Kasım 1953 günü törenle Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"><a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Atatürk Evi</a>, bugünkü Selânik’in Aya Dimitriya Mahallesi’nde Apostolo Pavlo Caddesi üzerinde 75 numaralı evdir. Yakınında Türk Konsolosluğu vardır.</div>Adminhttp://www.blogger.com/profile/02459906758566333522noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1523130172071787729.post-2981341963969283972012-01-08T08:58:00.000-08:002012-01-08T08:59:27.927-08:00Atatürk’ün Çanakkale Savaşı Anısı<div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">Atatürk’ün Çanakkale Savaşı ile İlgili Anısı</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;"> Atatürk'ün <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Çanakkale</a> Hakkındaki Anıları Atatürk’ün <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Çanakkale Savaşı</a> ile ilgili Anıları, Ulu önder Atatürk’ün Çanakkale savaşlarında yaşamış olduğu olaylara dayanmakta olup söz konusu anılar ve olayların birçoğu daha sonra yine kendi ağzından aktarılmıştır. Bunların en önemlileri ve en çok bilinenleri Çanakkale zaferini kazanmamıza ilişkin söyledikleri, Çanakkale’de kara savaşlarının en yoğun yaşandığı Conkbayırı Muharebeleri ile yine bu muharebelerde yaşanan süngü hücumu ile ilgili olarak aktardıklarıdır. </div><div style="text-align: justify;">Çanakkale Savaşı’nı Kazandıran Yüksek Ruh</div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: blue;">Mustafa Kemal Atatürk anlatıyor: </span></em></strong></div><div style="text-align: justify;">“Bomba sırtı olayı (<a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">14 Mayıs 1915</a>) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak Birinci siperdekilerin hiç birisi kurtulamamacasına hepsi düşüyor İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kuşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor Sarsılma yok Okuma bilenler Kur’anı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor Bilmeyenlerse Kelime-i Şehâdet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar Sıcak, cehennem gibi kaynıyor 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngüyle çarpışıyor Ölüyor, öldürüyor İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebriğe değer bir örnektir Emin olmalısınız ki <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Çanakkale muharebelerini</a> kazandıran bu yüksek ruhtur ”</div><div style="text-align: justify;">10 Ağustos <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Conkbayırı Muharebesi</a><br />
<a name='more'></a></div><div style="text-align: justify;">Ian Hamilton’un Anafartalar Bölgesi’ne açmış olduğu yeni cephenin amacı Kocaçimentepe idi Bunun yanında Kocaçimen’in bir parçası olarak ta Conkbayırı’ydı Albay <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Mustafa Kemal’in</a> Anafartalar Bölgesi’ndeki başarının Kocaçimen bölgesinin tutulmasını garanti altına almadığı düşüncesi ile bu bölgeyi Anzac ve İngiliz birliklerine kaptırmamak için kuvvetlerini bu zirve bölgesine yerleştirmeyi planlar Bunun üzerine Mustafa Kemal ve Kurmayları Çamlıktekke’den Conkbayırı’na yönelirler ve düşman uçaklarının takibi altında zorlukla 8 Tümen karargahına ulaşırlar.</div><div style="text-align: justify;">Anafartalar Grup Komutanı Albay <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Mustafa Kemal</a>, tümen karargahından almış olduğu bilgiler ışığında 10 Ağustos sabahı saat 04 30’da baskın şeklinde bir taarruza karar verir Conkbayırı’nda ise 8. Tümene bağlı 23. ve 24. Alaylar bulunmaktaydı. Taarruza iştirak edecek iki alay ise daha gelmemişti Bu alaylar ise 28. ve 41. alaylar idi. </div><div style="text-align: justify;">Mustafa Kemal O geceyi 8 Tümen karargâhında geçirir Tümen Komutanı ve Kurmaylarına taarruzun nasıl yapılacağını anlatır Mustafa Kemal’e göre taarruz şu şekilde yapılacaktı “Hücum cephesinde 24 Alay’la bazı perakende erlerden bir avcı hattı vardı Bu hattın düşmana mesafesi azami 20-30 adımdı İhtiyatta bulunan 24 Alay Conkbayırı’na karşı ve yeni gelmekte olan 28 Alay bunun solunda olarak, Şahinsırt’a karşı karanlıkta fevkalade sükunet ve disiplinle, avcı hattının 20-30 adım kadar gerisinde taarruz cephesi boyunca harp safı düzeninde bir vaziyet alacaktı Gecikmiş olan 41 Alay da gelişindeki vaziyete göre kullanılacaktı Düşmana katiyen tüfek ve tabii ki top ateşi yapılmayacaktı Erler süngü takacaklardı Kararlaştırılacak anda harp saf düzenindeki asker hücum yürüyüşüyle düşmana atılacak ve önündeki avcı hattı da ona katılacaktı ”</div><div style="text-align: justify;">Bu karar üzerine Mustafa Kemal, 10 Ağustos sabahı yapılacak taarruz için 8 Tümen komutanına alınacak düzen hakkında direktifi verir Bunun üzerine askerler düzenlenir Bütün askerler süngü takmış bir vaziyette siperlerinde beklemekteydi Artık hücum zamanı yaklaşmıştı Albay Mustafa Kemal o anı bizlere şu şekilde anlatır, “Gün doğmak üzereydi Çadırımın önüne çıktım Hücum edecek askeri görüyordum Oradan hücumun yapılmasını bekleyecektim Gecenin karanlık perdesi tamamen kalkmıştı Artık hücum anıydı Saatime baktım Dört buçuğa geliyordu Birkaç dakika sonra ortalık tamamen ağaracak ve düşman askerlerimizi görebilecekti.</div><div style="text-align: justify;">Düşmanın piyade, mitralyöz ateşi başlarsa ve kara ve deniz toplarının mermileri bu sıkı düzende duran askerimiz üzerinde bir defa patlarsa, hücumun imkansızlığına şüphe etmiyordum Hemen ileri koştum Tümen Kumandanı’na rastladım O da ve her ikimizin refakatimizde bulunanlar beraber olduğu halde hücum safının önüne geçtik Gayet seri ve kısa bir teftiş yaptım Önünden geçerek yüksek sesle askerlere selam verdim ve dedim ki: “Askerler! Karşımızdaki düşmanı mağlup edeceğimize hiç şüphe yoktur Fakat siz acele etmeyin Evvela ben ileri gideyim Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birden atılırsınız ” Kumandan ve subaylara da işaretime askerlerin dikkatini çekmelerini emrettim Ondan sonra hücum safının önünde bir yere kadar gidildi ve oradan kırbacımı havaya kaldırarak hücum işaretimi verdim ”</div><div style="text-align: justify;">İşaretin verilmesi üzerine süngü takıp hazır halde bekleyen Mehmetçik ok gibi siperlerinden fırlayarak karşı siperlere daldılar Conkbayırı sırtlarında olan Yeni Zelanda askerlerinin iki taburluk kuvvetinden kurtulabilenler, yamaçtan aşağıya doğru düzensiz bir şekilde geri çekildiler </div><div style="text-align: justify;">Yine bu anı bizlere Albay Mustafa Kemal (Atatürk) şu şekilde anlatır: “Bütün askerler, subaylar, artık her şeyi unutmuşlar, bakışlarını, kalplerini, verilecek işarete yöneltmiş bulunuyorlardı Süngüleri ve bir ayakları ileri uzatılmış olan askerlerimiz ve onların önünde tabancaları, kılıçları ellerinde subaylarımız, kırbacımın aşağı inmesiyle demirden bir kitle halinde aslanca bir saldırıyla ileri atıldılar Bir saniye sonra düşman siperleri içinde gökyüzüne yükselen bir sesten başka bir şey işitilmiyordu: Allah, Allah, Allah! ”</div><div style="text-align: justify;">Ön siperlerde bulunan düşman askerleri bu seri saldırının üzerine silahına davranamadı ve kısa sürede imha edildi Sağ kanattan ise 23 Alay askerleri, geriye çekilen Yeni Zelanda ve İngiliz askerlerini takibe aldı Ağıldere kesimine saldıran Türk askerleri ile Tuğgeneral Boldwin komutasındaki dört taburluk bir kuvvet saat 10 00’da şiddetli bir çarpışmaya tutuştu Bu saldırı sonucu General Boldwin ve Kurmay Başkanı da hayatını kaybetti Ağıldere kesimi nihayetinde Türk tarafının eline geçmişti</div><div style="text-align: justify;">Muharebe şiddetini sürdürürken, Çanakkale Muharebesi sonucunda Türk milletinin gönlüne taht kuracak olan Mustafa Kemal ise ölümün eşiğinden dönecekti Yaşanan olayı 64 Alay Komutanı olan Yarbay Servet bize şu şekilde anlatır: “Süngü hücumu sırasında Conkbayırı tepesinde Mustafa Kemal’in yanındaydım Düşmanın şiddetli topçu ateşi başladıktan sonra elini birden göğsüne götürdüğünü gördüm Heyecanımı sezen o metin asker, parmağını ağzına götürerek ve başını kaşlarını yukarıya kaldırarak bana sessiz olmamı işaret etti ” Mustafa Kemal’in göğsüne isabet eden şarapnel, O’nun göğsünde bulunan saatine çarpmıştı Saat parçalanmıştı ve göğsünde küçük bir morluk oluşmuştu İşte bu saat Mustafa Kemal’i Türk milletine bahşetmiştir </div><div style="text-align: justify;">Taarruz saat 12 15’te Mustafa Kemal tarafından durdurulur Akşama doğru Mustafa Kemal Kurmay Başkanı ile birlikte 5 Ordu Komutanı Liman Von Sanders’in yanına giderek saldırı hakkında bilgi verir Muharebe esnasında göğsüne bir şarapnel parçasının çarptığını ve şarapnelin saatine isabet ettiğini söyler Saati ise o günkü başarının hatırası olarak Liman Von Sanders’e hediye eder Liman Paşa ise Mustafa Kemal’e kendi altın saatini hediye eder </div><div style="text-align: justify;">10 Ağustos 1915 günü yapılan Conkbayırı Türk saldırısı, düşman askerlerinin Conkbayırı’nı ele geçirme ümidini kursağında bırakmıştır Ayrıca Mustafa Kemal’in dahi bir komutan olduğunu bizlere tekrardan göstermiştir </div><div style="text-align: justify;">Kazandığımız An Bu Andır</div><div style="text-align: justify;">(Atatürk’ün Çanakkale Savaşı anıları içerisinden önemli bir savaş taktiği ile ilgili anısı) </div><div style="text-align: justify;">Albay Mustafa Kemal anlatıyor: </div><div style="text-align: justify;">“…Düşmanın karaya çıkmış piyadesinin henüz oradan uzak olduğunu anladım Efrat (erat) o müşkül araziyi bilâ tevakkuf kat’etmek (hiç durmadan geçmek) yüzünden yorulmuş ve yürüyüş umku (derinliği) pek ziyade derinleşmişti Alay ve batarya kumandanına efradı tamamen toplayıp küçük bir istirahat vermelerini söyledim Denizden mestur (örtülü) olarak on dakika kadar tevakkuf edecekler, sonra beni takip edeceklerdi Ben de, orada bir Aptalgeçidi vardır, o Aptalgeçidi’nden Conkbayırı’na gidecektim Yanımda yaverim, emir zabitim ve sertabip ile oralarda tekrar bulduğumuz fırka cebel topçu tabur kumandanı olduğu halde evvelâ atlı olarak yürümeye teşebbüs ettik, fakat arazi müsait değildi Hayvanları bıraktık, yaya olarak Conkbayırı’na vardık </div><div style="text-align: justify;">Şimdi burada tesadüf ettiğimiz sahne en enteresan bir sahnedir Ve vakanın en mühim ânı bence budur </div><div style="text-align: justify;">Bu esnada Conkbayırı’nın cenubundaki (güneyindeki) 261 rakımlı tepeden sahilin tarassut ve teminine memuren (gözetleme ve korunması göreviyle) orada bulunan bir müfreze efradının Conkbayırı’na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm Bizzat bu efradın önüne çıkarak:<br />
- Niçin kaçıyorsunuz? dedim <br />
- Efendim düşman! dediler <br />
- Nerede?<br />
- İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler </div><div style="text-align: justify;">Filhakika düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve kemal-i serbesti ile (tamamen serbest olarak) ileriye doğru yürüyordu Şimdi vaziyeti düşünün: Ben kuvvetlerimi bırakmışım, efrat on dakika istirahat etsin diye Düşman da bu tepeye gelmiş Demek ki, düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman, benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek fena vaziyette duçar olacaktı (düşecekti) O zaman artık bunu bilmiyorum, bir muhakeme-i mantıkiye (mantıki durum tartışması) midir, yoksa şevki tabiî (içgüdü) ile midir, bilmiyorum; kaçan efrada:</div><div style="text-align: justify;">- Düşmandan kaçılmaz, dedim <br />
- Cephanemiz kalmadı, dediler <br />
- Cephaneniz yoksa, süngünüz var, dedim </div><div style="text-align: justify;">Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım, yere yatırdım Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile cebel bataryasının yetişebilen efradının marş marşla benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir zabitini geriye saldırdım Bu efrat süngü takıp yere yatınca düşman efradı da yere yattı Kazandığımız an bu andır ”</div>Adminhttp://www.blogger.com/profile/02459906758566333522noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1523130172071787729.post-24297591107532105502012-01-08T08:54:00.000-08:002012-01-08T08:55:04.167-08:00Atatürk 19 Mayıs Samsun Anısı<div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 ile İlgili Anıları (Hatıraları)</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;"><a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/"><span style="color: blue;">Mustafa Kemal Atatürk’ün</span></a> Samsun’a Çıktığında Karşılaştığı Umumi Durum ve Manzara ile İlgili Anısı ve Anlattıkları Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/"><span style="color: red;">Osmanlı ordusu</span></a> her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi<span style="color: #741b47;"> </span><a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/"><span style="color: #741b47;">I. Dünya Savaşı'na</span></a> sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı. Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul' da. Adana iIi Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/"><span style="color: #38761d;">15 Mayıs 1919'da</span></a><span style="color: #38761d;">,</span> İtilâl Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusuda İzmir'e çıkartılıyor. Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.</div><div style="text-align: justify;"><a name='more'></a><br />
</div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: blue;">Kaynak: Atatürk’ün Büyük Nutku...</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">Atatürk’ün Samsun ile İlgili Anısı </span></em></strong></div><div style="text-align: justify;"><a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/"><span style="color: blue;">Atatürk’ün</span></a> Samsun’da PTT Memuru ile İlgili Anısı <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/"><span style="color: #4c1130;">Mustafa Kemal Paşa</span></a> 19 Mayıs 1919′da Samsun’a geldi. Bir süre çalıştıktan sonra kentin postanesine gitti. Görevli bulunan PTT memuru o günü söyle anlatıyor: Hava yağmurlu ve elektrikliydi. O zamanlar paratoner sistemi olmadığı için telleri toprağa vermiştim. Saat gece yarısına yaklaştığı bir anda kapıdaki nöbetçi koşa koşa geldi, bir haber verdi. Mustafa Kemal Paşa geliyor. O sırada, Mustafa Kemal Paşa tek odadan ibaret telgrafhaneye girdi. Ayağa kalktım.<br />
— Buyurun Paşam.<br />
— Derhal Havza ve Amasya ile görüşmem gerekiyor dedi.<br />
— Hava elektrikli, telleri toprağa verdik, sizi görüştüremem!<br />
— Bu, vatanın kurtuluşu ile ilgilidir. Muhakkak görüşeceğim, ya ölürüz, ya vatan kurtulur, dedi. <br />
Ceketin cebinden ipek mendilini çıkarıp maniplenin üzerine koydu. Benim için telleri devreye sokmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı.<br />
— Sen ölürsen ben de ölürüm dedi.<br />
Elimi bırakması için söylediğim ısrarlı sözlere aldırmadı, elimi uzun süre bırakmadı. Önce Havza’yı aradım. Derhal cevap geldi. Nöbetçi memur, <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/"><span style="color: red;">Kemal Paşa’nın</span></a> adamlarının emir beklediklerini söyledi. Paşa şifreli bir not verdi, yazdım. Gelen şifreli cevaba elimi bırakmadan baktı. Bir kâğıda çabucak şifreli bir şeyler yazdı. Havza’ya iletmemi söyledi. Amasya ile de istediği konuşmayı yaptı, sonra;<br />
«Oh çok şükür, şimdi vatan kurtuldu.» dedi ve maiyetiyle gitti. Birden aptallaşmıştım. Oturduğum yerden kalkamadım. <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/"><span style="color: red;">Mustafa Kemal Paşa</span></a> hayatını ortaya koyan bir kişiydi. Fes kapmaya, mevki elde etmeye gelmiş biri olamazdı. O bir gerçek vatanseverdi, Atatürk’e hayranlığım yağmurlu bir gecede böyle başladı işte…</div><div style="text-align: justify;">“Dönmeyeceğiz Çocuk!”</div><div style="text-align: justify;">Atatürk’ün Samsun’a Çıkmadan Evvel Yaverine Söyledikleri <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/"><span style="color: red;">Mayıs 1919,</span></a> İstanbul-Şişli’deki evde:<br />
-Zatı devletlerinizin yaverleri olarak refakatinize memur edilmem sebebiyle bahtiyarım Paşa Hazretleri!<br />
Paşa hafifçe gülüyor:<br />
-Hadi, diyor, hazırlığa başla, birkaç güne kadar yola çıkıyoruz.<br />
-Çok kalacak mısınız Paşam, yoksa teftişi müteakip dönecek misiniz?<br />
Asrın ve tarihin en büyük iradelerinden biri, büyük ve eşsiz asker, yaverinin gözleri içine bakarak şöyle diyor:<br />
-Hayır, dönmeyeceğiz çocuk! Validene ve kardeşlerine veda et. Dönmeyeceğiz!</div>Adminhttp://www.blogger.com/profile/02459906758566333522noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1523130172071787729.post-46553609990429552262012-01-07T06:02:00.000-08:002012-01-08T09:04:36.630-08:00Sarı Zeybek Belgeseli İzle<div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;">Büyük önder <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Atatürk’ün</a> vefat etmeden önceki son <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">300 gününün</a> hikayesini anlatan <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Sarı Zeybek belgeseli</a> ilk kez 1993′ün kasım ayında TRT televizyonunda ekrana geldi.Gördüğü ilgi üzerine birkaç ay içinde 3 kez daha yayımlandı. Ardından video kaset olarak piyasaya çıktı.Türkiye’de ilk kez bir belgesel, bu kadar büyük satış rakamına ulaştı. Kaset, yurdun dört bir yanında ilk ve orta dereceli okullarda eğitim filmi olarak öğrencilere izletildi.Sonra ödüller geldi. Sarı Zeybek, Hürriyet’in Kelebek eki tarafından 1993′ün En Başarılı Belgeseli seçildi. Orhan Apaydın Demokrasi ve Barış Vakfı 1994 Ödülü’nü ve Radyo Televizyon Muhabirleri Derneği Özel Ödülü’nü aldıSarı <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Zeybek Belgeseli</a> piyasada kitap halinde de bulunmakta kitabında belgeselinde olmayan bölümler de mevcut…</div><div style="text-align: justify;"><embed allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" id="VideoPlayback" src="http://video.google.com/googleplayer.swf?docid=-2049299287089642897&hl=tr&fs=true" style="height: 326px; width: 460px;" type="application/x-shockwave-flash"> </embed><br />
<strong><em><span style="color: red;">Sitene Ekle:</embed></span></em></strong></div><div align="left"><textarea cols="31" name="S1" rows="3"><embed allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" id="VideoPlayback" src="http://video.google.com/googleplayer.swf?docid=-2049299287089642897&hl=tr&fs=true" style="height: 326px; width: 460px;" type="application/x-shockwave-flash"> </embed></textarea></div>Adminhttp://www.blogger.com/profile/02459906758566333522noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1523130172071787729.post-17922458839646461722012-01-07T05:51:00.000-08:002012-01-07T05:51:42.015-08:00Amasya Genelgesi<div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">Amasya Genelgesi (21-22 Haziran 1919) </span></em></strong></div><div style="text-align: justify;"><a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Amasya Genelgesi’nin</a> ulusal egemenliğe dayanan, tam bağımsız <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Türkiye Cumhuriyeti’nin</a> temellerini oluşturan ilk kuruluş belgesi olması nedeniyle de Türk tarihinde ayrı bir yeri ve önemi vardır.</div><div style="text-align: justify;">M. Kemal Paşa çalışmaların bir program şekline getirilmesi gereğini görerek Rauf Bey ile Ali Fuat Paşa’yı Amasya’ya davet etti. Refet Bey ise daha önce geldi. Rauf Bey ile Ali Fuat Paşa 19 Haziran’da Amasya’ya geldiler. Amasya’da buluşan dört subay, <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">M. Kemal Paşa</a> tarafından 18 Haziran’da hazırlanmış, hatta Trakya’ya bildirilmiş bulunan metin üzerinde çalıştılar. Refet Bey imzalamakta biraz duraksama gösterdiyse de Ali Fuat Paşa’nın kendisini ikna etmesi üzerine imzaladı. Böylece bu dört subayın imzası ve Konya’da bulunan Ordu Müfettişi Cemal Paşa ile Erzurum’da Kazım Karabekir Paşa’nın da onaylamasından sonra bu genelge 21-22 Haziran 1919 tarihinde ilgililere duyuruldu. Yeni Türk Devleti’nin kuruluşu yolunda ilk önemli adım olan ve Ali Fuat Paşa’nın “Kutsal İttifak” dediği bu genelgenin başlıca noktaları şöyleydi:</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">Amasya Genelgesi’nin Esasları;</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">1- Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir. <br />
2- İstanbul’daki hükümet, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum ulusumuzu yok olmuş gibi gösteriyor. <br />
3- Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.</div><div style="text-align: justify;">4- Ulusun durumunu ve davranışını göz önünde tutmak ve haklarını dile getirip bütün dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve denetimden kurtulmuş ulusal bir kurulun varlığı çok gereklidir.</div><div style="text-align: justify;">5- Anadolu’nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas’ta ulusal bir kongrenin tez elden toplanması kararlaştırılmıştır.</div><a name='more'></a><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">6- Bunun için bütün illerin her sancağından, halkın güvenini kazanmış üç delegenin olabildiğince çabuk yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir. <br />
7- Herhangi bir kötü durumla karşılaşılabileceği düşünülerek bu iş, ulusal bir sır gibi tutulmalı ve delegeler gereken yerlere kimliklerini gizleyerek gelmelidirler. <br />
8- Doğu illeri adına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır. O güne kadar öteki il delegeleri de Sivas’a ulaşabilirlerse, <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Erzurum Kongresi’nin</a> üyeleri de Sivas genel kongresine katılmak üzere Sivas’a hareket edeceklerdir.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Amasya Genelgesi Türk Ulusu’nu, ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik savaşına çağıran bir ulusal uyanış alarmı idi. Türk Ulusu’nun bu çağrıya uymasının gerekçesi ve kurtuluş için uygulanacak programı ve amacı belirleyen bir bildiriydi. İlk bakışta dört subayın başkaldırması şeklinde görülen bu genelge, içerdiği hükümler yönünden gerçek bir savaşın, yani “<a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Ulusal Mücadele</a>”nin fikrini ortaya koyuyordu. Vatanın bütünlüğünün tehlikede olduğu ve ulusun yok kabul edildiği belirtiliyor, bu durum karşısında ise ulusun bağımsızlığının yine ulusun azim ve kararı ile kurtulacağı açıklanıyordu. Ancak ulusun iradesinin ortaya çıkarılabilmesi için bir “Ulusal” kurulun varlığının gerektiği, bunun için de Anadolu’nun en güvenli yeri olan Sivas’ta ulusal bir kongrenin en kısa zamanda toplanması ve bunun ulusal bir sır gibi saklanması isteniyordu. Bu bakımdan Amasya Genelgesi bir devrim bildirgesi idi. Her ne kadar Padişah doğrudan hedef alınmamış ise de, Anadolu’da M. Kemal Paşa’nın liderliğinde oluşan ve örgütlenen ulusal irade, yüz yılların dini ve geleneksel Osmanlı iradesini yıkıyordu. Bir yandan düşman işgaline karşı başlayan bu örgütleniş, diğer yönden ulusal egemenliği sağlamak için Padişah ve onun temsil ettiği değerlere karşı da yapılıyordu. Bu nedenle “Ulusal Bağımsızlık” ve “Ulusal Egemenlik” iç içe birbiriyle bütünleşmiş bir şekilde başlıyordu. </div><div style="text-align: justify;">Amasya Genelgesi Anadolu’daki bütün sivil ve askeri makamlara bildirildi. Bundan ayrı olarak M. Kemal Paşa İstanbul’da bulunan bazı önemli kişilere bu bildiri ile birlikte birer mektup yollayarak, yalnız mitingler ve gösterilerle büyük amaçların gerçekleştirilemeyeceğini, ancak ulusun bağrından doğan güce dayanılırsa kurtuluşun sağlanabileceğini, zararlı propagandaların durdurulması gerektiğini ve artık “İstanbul Anadolu’ya egemen değil, bağlı olmak zorunda” olduğunu belirtti. </div><div style="text-align: justify;"><a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Amasya Genelgesi’nin</a> gizli tutulması istenmekle beraber, bunun gizli kalması mümkün değildi. Ülkenin her yerinde Sivas’ta yapılacak kongreye gönderilecek üyeler seçilmeye başlandı. Anadolu’daki bu gelişmeler işgal kuvvetlerini endişeye düşürdü. İstanbul Hükümeti’ne baskı yaparak M. Kemal Paşa’nın İstanbul’a getirilmesini istediler. Zaten Padişah ve Hükümet de bu gelişmelerden hoşnut değildi. 22 Haziran 1919’da Hükümet M. Kemal’in görevinden azli için karar çıkarttı ve 23 Haziran’da bu kararı bütün vilayetlere bildirdi. İstanbul Hükümeti M. Kemal Paşa’nın görevinden alındığını bildirip, emirlerinin dinlenmemesini isterken Harbiye Nezareti de O’nun yerine Üçüncü Ordu Müfettişliği’ne Kazım Karabekir Paşa’yı atamaya çalıştı, fakat Karabekir bunu kabul etmedi. M. Kemal Paşa bu sırada Amasya’dan ayrılmış bulunuyordu. İçişleri Bakanı Ali Kemal Bey’in bu girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. M. Kemal Paşa’nın emirleri uygulanıyor, İstanbul ise çaresiz kalıyordu.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">Kısaca Amasya Genelgesini Önemli Kılan Nedenler;</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"> -İlk defa kurtuluş savaşının mücadele safhası başlamıştır.<br />
-İlk defa kurtuluş savaşının gerekçesi, yöntemi ve amacı belirtilmiştir.<br />
-İlk defa millet egemenliğine dayanan yönetimden bahsedilmiştir.<br />
-İlk defa milli bir kurulun oluşturulmasından bahsedilmiştir.<br />
-İlk defa İstanbul hükümetinin görevini yerine getiremediğinden bahsedilmiştir.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">Kısaca Amasya Genelgesi’nin Etkileri ve Sonuçları;</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">1-Genelge ile yurtta büyük bir sevinç başlamış ve <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Havza Genelgesi</a> ile istenilen gösteri ve mitinglerin yapılması hız kazanmıştır.<br />
2-Anadolu’nun her tarafında milli nitelikli Sivas Kongresi için delege seçimi başlamış ve seçilen delegeler, büyük gizlilik içinde Sivas’a hareket etmiştir. Bu durum; genelgeye Türk milletinin olumlu baktığının bir işaretidir.<br />
3-İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal’i tutuklaması için 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya özel ve gizli bir görev verecektir.</div><div style="text-align: justify;">4-Mustafa Kemal görevden alındığını öğrendikten sonra, resmi görevi ve askerlik görevinden de istifa ettiğini açıklamıştır.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">Amasya Tamimi’nin İmzalandığı Yer;</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Saraydüzü Kışlası’nda (<a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Kışlay-ı Hümayun</a>) yapılmıştır. Mutasarrıf Mehmet Kemal Bey’in önderliğinde, Osmanlı şehzadelerinin eski sarayı yerine “Kışlay-ı Hümayun” veya diğer bir ismi ile “Saraydüzü Kışlası” 1900 yılında yaptırılmıştır. 1919 yılında 5. Kafkas Fırkası’nın karargâhı olan kışla, 12 Haziran 1919’da Amasya’ya gelen Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki askerî erkanın ikâmet yeri olmuştur. Milli mücadelenin o zor günlerinde çok önemli kararlar alınıp görüşmeler yapılmıştır. 21-22 Haziran 1919 gecesi, sabaha kadar devam eden müzakereler sonunda kararlaştırılan ve 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa ile birlikte eski Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf Bey tarafından imzalanan <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Amasya Tamimi’nin</a> bütün dünyaya duyurulduğu yer olması bakımından yakın tarihimizde önemli bir mekân durumuna gelmiştir.</div>Adminhttp://www.blogger.com/profile/02459906758566333522noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1523130172071787729.post-40706503621869720322012-01-07T05:48:00.000-08:002012-01-07T05:48:18.489-08:00Erzurum Kongresi Ve Sonuçları<div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"><strong><span style="color: red;">(23 Temmuz-7 Ağustos 1919) Erzurum Kongresi</span></strong></div><div style="text-align: justify;"> Anadolu’da milli mücadele birliğinin kurulmasının ikinci adımı <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Erzurum Kongresi</a> ile atıldı. Amasya Genelgesi’nden sonra İstanbul ve askerlikle ilişkisi kesilen Mustafa Kemal’e, Kazım Karabekir başta olmak üzere Anadolu’daki komutanlar ve mülki amirlerin büyük çoğunluğu verdikleri desteği sürdürmeye devam ettiler.</div><div style="text-align: justify;"><a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Amasya Genelgesi’nde</a> yer aldığı gibi, Mustafa Kemal milli bir kongre toplayarak, milli mücadele ile ilgili tüm faaliyetleri birleştirmeyi planlıyordu. Kazım Karabekir Paşa, milli bir kongreden önce doğu illeri için bölgesel bir kongre toplanmasının faydalı olacağı görüşünü dile getiriyordu. <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Mustafa Kemal</a>, bölgesel bir kongreye karşı olmasına rağmen, Kazım Karabekir ve Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ısrarları karşısında bir kongre toplanmasını ve kongreye katılmayı kabul etti.</div><div style="text-align: justify;">Mustafa Kemal’in davetli olarak katıldığı bu kongrede asil üye olabilmesi için, <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Erzurum delegesi</a> Cevat Dursunoğlu istifa ederek, kendi yerine Mustafa Kemal’in seçilmesini sağladı. İlk gün, Mustafa Kemal kongre başkanlığına seçildi. Milli bir hal alan Erzurum Kongresi’nde, genel değerlendirmeler yapıldı ve doğu illerinin durumu görüşüldü. Milli mücadelenin temelleri açısından oldukça önemli kararlar alındı.</div>Adminhttp://www.blogger.com/profile/02459906758566333522noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1523130172071787729.post-18209095544579703872012-01-07T05:46:00.000-08:002012-01-07T05:46:33.473-08:00Sivas Kongresi Ve Sonuçları<div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919)</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;">Amasya Genelgesi’nde <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Sivas Kongresi</a>, milli bir kongre olarak öngörülmüştü. <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Erzurum Kongresi’nin</a> sona ermesinden sonra kongre ile ilgili çalışmalar yapılıyordu. Bu arada, kongrenin yapılacağını haber alan Fransızlar, kongreye karşı bazı önlemler alıyordu. Fransız Binbaşı Brunot, kongrenin toplanması halinde Sivas Valisi Reşit Paşa’ya şehrin işgal edileceğini söylemişti. Hatta, Elazığ Valisi Ali Galip, yapılacak kongreyi basmakla görevlendirilmişti. Tüm engellemelere rağmen, kongre <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">4 Eylül 1919’da</a> bugün lise olarak kullanılan binada saat 15:00’de toplandı.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Mustafa Kemal’in Kongre başkanlığına seçilmesine bazı üyelerden itirazlar geldi. Ancak yapılan seçim sonrası kongre başkanlığına <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Mustafa Kemal</a> Paşa getirildi. Kongre ilk günlerinde, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkisi olup olmadığını tartıştı. Daha sonra manda sorunu gündeme geldi. Sivas Kongresi, ilk milli kongre niteliğinde olduğu için kararlar da bu doğrultuda alınmıştır. Erzurum Kongresi’nde alınan kararların tamamı kabul edilmiştir. Yurtta bölgesel olarak çalışan tüm cemiyetlerin birleştirilmesi ve tek yönetim altına alınması sağlandı. Yeni bir “Temsil Heyeti” oluşturuldu ve bu heyetin başına <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Mustafa Kemal Atatürk</a> getirildi.</div>Adminhttp://www.blogger.com/profile/02459906758566333522noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1523130172071787729.post-63347196204442495602012-01-07T05:43:00.000-08:002012-01-07T05:43:50.849-08:00Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar KanunuKanun Numarası: 5816<br />
Kabul Tarihi: 25.07.1951<br />
Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 31.07.1951<br />
Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 7872<br />
Madde 1 – <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Atatürk</a>’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.<br />
Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Atatürk’ün</a> kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.<br />
Yukarda ki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.<br />
Madde 2 - Birinci maddede yazılı suçlar; iki veya daha fazla kimseler tarafından toplu olarak veya umumi veya umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasiyle işlenirse hükmolunacak ceza yarı nispetinde artırılır.<br />
Birinci maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar zor kullanılarak işlenir veya bu suretle işlenmesine teşebbüs olunursa verilecek ceza bir misli artırılır.<br />
Madde 3 - Bu kanunda yazılı suçlardan dolayı <a href="http://ataturkinklaplari.blogspot.com/">Cumhuriyet</a> savcılıklarınca re`sen takibat yapılır.<br />
Madde 4 - Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.<br />
Madde 5 - Bu kanunu Adalet Bakanı yürütür.Adminhttp://www.blogger.com/profile/02459906758566333522noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1523130172071787729.post-75612290340159610112012-01-06T17:05:00.000-08:002012-01-06T17:06:44.846-08:00Atatürk İlkeleri Ve Temelleri<div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.kuyruksuz.com/image/ataturk-ilkeleri.png" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="185" rea="true" src="http://www.kuyruksuz.com/image/ataturk-ilkeleri.png" width="200" /></a></div><strong><em><span style="color: red;">-Devletçilik İlkesi Ve Temelleri;</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;"> 12.1923 tarihinde toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde, imparatorluk zamanından kalan bir çok sorunun çözüme kavuşması için çalışmalarda bulunan Mustafa Kemal, kongrenin açılış konuşmasında, “Bütün ulusun ve olanakların ülke kalkınması için, yapılacak bir program çerçevesinde seferber edilmesi” gerektiğini vurgulamıştır. Ekonomik kalkınmanın üzerinde duran Atatürk, kısa zamanda yurdun kalkınabilmesi için çalışmalara hız vermiş, bu program dahilinde de Devletçilik ilkesini benimsemiştir. Devletçilik ilkesi, “Türk toplumunun ve devletin, ekonomik ve sosyal kalkınmasını gerçekleştirilebilmesi için, devlet işletmeciliği ile özel sektör işletmeciliğinin hep birlikte, uyum içerisinde çalışması” demektir. Devletçilik, ekonomik ve sosyal kalkınma için yapılması gerekli işlerin ivedi yapılması demektir.Devlet ve özel sektörÖzel sektör, ilgilendiği bir alanda başarıyı yakaladığı takdirde, devlet o alandan başarı yakalandığı için çekilip, kalkınma için başka alanlara yönelebilir. Devlet, özel sektörün girmediği alanlarda çalışmalarını bırakmaz, aksine bu alanlarda bir çok faaliyetlerde bulunarak ekonomik kalkınmaya her zaman fayda sağlamaya devam eder. Bunlara örnek olarak, enerji santrallerinin kurulması, karayolları, demiryolları, havaalanları ve limanların yapımı ile GAP Projesi’ni verebiliriz. Türk Özel Sektörü’nün kurucusu olan devletimiz, her zaman özel sektörle birlikte çalışarak bu günlere kadar gelmiştir. Güçlü bir ekonomi, devletçilik ilkesi tam olarak uygulandığı takdirde gerçekleşir. İşte bu yüzden devletçilik ilkesinin gerekleri, kalkınma adına, her alanda daima uygulamalı olarak kendisini göstermelidir.</div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">-İnkilapçılık İlkesi Ve Temelleri;</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;">İnkılapçılık, en kısa anlamı ile yenilik demektir. Atatürk inkılapçılığı, eski ve faydası olmayan bir çok kurumların yıkılarak yerlerine çağın gereklerini yerine getirebilecek kurumların konulması anlamını taşır. Atatürk inkılapçılığı, faydalı olana yönelmeyi istemektir. Eski, geçerliliğini yitirmiş, faydasından çok zararı olacak işleri bir düzene sokmak demektir. </div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><a name='more'></a><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;">Atatürk her zaman yenilikçi bir insandı, onun istediği ülkenin sürekli ilerlemesi ve kalkınmasıydı. İşte bu yüzden Atatürk, her zaman yenilikçi bir yol izlenmesini isterdi. Yeniliklere ayak uyduramayanların, her zaman geri planda kalan gelişmemiş ülkeler olduğunu hepimiz görmekteyiz. Ülkemizin ve milletimizin her zaman faydalı olan yeniliklere açık olması gerekir ki diğer dünya devletleriyle her zaman yarışabilsin. Yeniliklere ayak uyduramayan milletlerin hayatında bir gün mutlaka çöküşler yaşanacaktır. Bu çöküşleri yaşamama adına, Atatürk inkılaplarına mutlaka sahip çıkmalıyız. O’nun bu inkılapçılık anlayışını her zaman yaşatmalı ve hep ileriye gidebilmenin yeni yollarını aramalıyız. Sadece yapılan inkılapları korumakla kalmayıp aklın, ilmin ve ileri teknolojinin yol göstericiliğinde hareket ederek, yeni atılımlarla çağdaşlaşmaya yönelmek gerektiğini hiç bir zaman unutmamalıyız. Atatürk: “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görünüşü ile medeni bir toplum haline ulaştırmaktır. İnkılaplarımızın ana ilkesi budur” diyerek izlememiz gereken yolu en güzel şekilde tarif etmiştir. İnkılapçılık ilkesi çağdaş yaşamı yakalamanın anahtarıdır.</div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">-Laiklik İlkesi Ve Temelleri;</span></em></strong><strong><em><span style="color: red;"></span></em></strong></div><div style="text-align: justify;">Laiklik, gerçek manada, din işleri ile devlet işlerinin ayrı tutulmasıdır. Herkes istediği gibi ibadetini yapabilir ancak hiç bir kimse başka bir kimseye dini konular üzerinde baskı yapamaz. Böyle bir tutum içinde bulunamaz. Burada gözetilen asıl amaç, tamamen din özgürlüğüdür. Laiklik ilkesinin asıl amacı, asla dinsizlik olayını ön plana çıkarmak değil, insanların dinini istediği gibi ve doğru bir şekilde yaşayabilmesidir. </div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Din tamamen insanla Allah arasında olan bir konudur. Bu yüzden herkes istediği gibi dinini yaşayabilme özgürlüğüne laiklik ilkesi ile kavuşmuş, olmaktadır. </div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Atatürk din konusunu çağdaş bir anlayış içerisinde değerlendirmiştir. Bu konuda da bir çok yenilikler gerçekleştirmiştir. Medreselerin kaldırılması ve öğretimin birleştirilmesi laiklik adına atılan ilk adımlardır. Daha sonra ki zamanlarda, 1928 yılında yapılan bir değişiklikle “Türkiye devletinin dini islam dinidir” ibaresi kaldırılmış ve 1937 yılında da laiklik ilkesi açık bir şekilde anayasaya konmuştur. </div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">İnsanların dinini daha rahat ve doğru bilgilerle yaşayabilmesi için din alimlerinin yetiştirilmesi sağlamıştır. İslam dininde ki “Dinde zorlama yoktur” inancı laiklik ilkesinde en güzel şekilde yansıtılmaktadır. </div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Laiklik, devletin din ve vicdan hürriyetini tanıması demektir. Koymuş olduğu yasalarla, din ve vicdan hürriyetinin yaşanmasında yardımcı olması demektir. Laiklik asla dinsizlik demek değildir, sadece devletin resmi dininin olmaması demektir. Çünkü din sadece insanın kendi şahsı ile Allah arasında olan bir şeydir. </div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Atatürk, “Bizim dinimiz en makul en tabii dindir ve ancak bundan dolayı en son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, ilme, fenne ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uymaktadır” demek suretiyle laiklik anlayışı konusunda insanların kafasında oluşabilecek tüm sorulara en güzel cevabı vermiş olmaktadır.</div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">-Halkçılık İlkesi Ve Temelleri;</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Atatürk’ün halkçılık ilkesi kurtuluş mücadelemizden kalan en anlamlı miraslardan birisidir. Nedenine gelince; Atatürk büyük kurtuluş mücadelemizi kongrelerle hazırlamaya başladığı sırada, hiç bir vatandaşımızı bulunduğu mevkiye, gruba veya topluma ayırmadan topyekün mücadele kararlılığı azminde bulunmuştur. </div><div style="text-align: justify;">İşte bu yüzden Kurtuluş Savaşı ulusal bir nitelik taşır. Halkımızda kurtuluş mücadelesinde hiç bir tereddüde gerek bırakmadan, kendisini hiç bir kimseden farklı görmeden, kendisine yakışır bir vaziyette kol kola savaşı kazanmayı bilmiştir. Halkımız kendisine düşen görevleri layıkıyla yerine getirmiştirKurtuluş savaşı sonrasında da halkımız her zaman yaptığı işlerle de birbirinden kopmamış, sanatkarından çiftçisine, işçisinden tüccarına kadar, yurdun kalkınmasında birbirlerine yardımcı olmuşlardır. Birbirlerine hep destekçi olmuş, birbirlerinin karşısında olmamışlardır.Atatürk’ün Halkçılık İlkesinde devletin görevleriHalkçılık, “Siyasal alanda, yönetimde, topyekün kalkınmada, ülke gelirlerinin dağılımında, devlet ve ulus imkanlarının kullanılmasında halk yararı gözetilmesidir” Devlette bu amaçlar doğrultusunda halkın yararına olan işleri desteklemek ve ortaya çıkacak engelleri kaldırmak, önlemler almak, yasalar çıkarmak, çeşitli düzenlemelere gitmekle her zaman halkının yanında olduğunu gösterir. Halkımızda devletinin kendisine sağladığı bu olanaklardan en iyi şekilde yararlanarak çok çalışmalı ve ülke kaynaklarından en iyi şekilde faydalanarak ülkemizin gelir düzeyinin artmasına yardımcı olmalıdır. <br />
<strong><em><span style="color: red;">-Milliyetçilik</span></em></strong> <strong><em><span style="color: red;">İlkesi Ve Temelleri;</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Sadece milliyetçilik kavramı, anlam ve içerik bakımından bir çok manada değerlendirilebilir. Dünyada bir çok savaşların, özelliklede birinci dünya savaşının çıkış sebebi olarak bir çok milliyetçi akımların sebep olduğu görülmektedir. Bu tip milliyetçi akımlar bu yüzyıl içerisinde bile maalesef kendisini gösterebilmektedir. Bu milliyetçi akımlar asla Atatürk milliyetçiliği ile karıştırılmamalıdır. </div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Atatürk ilkelerinden milliyetçilik ilkesinin ne manaya geldiğini inceleyelim. </div><div style="text-align: justify;">Atatürk milliyetçiliği anlam bakımından tamamen, Türk vatanını ve milletini sevmek ve sahip çıkmakla beraber, diğer ulusların da bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı göstermek demektir. </div><div style="text-align: justify;">Atatürk bu duygu ile ulus kavramına oldukça önem vermiştir.O’na göre ulus; “Dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların meydana getirdiği sosyal ve siyasal bir topluluktur.” </div><div style="text-align: justify;">Atatürk milliyetçiliğinde ulus olmayı başaran milletlerin parçalanmasının oldukça güç olduğu anlatılmak istenmiştir. Ulusal kişilik ve benlik duygusu Atatürk milliyetçiliğinin ta kendisidir. Elde edilen başarılar tamamen ulusa mal edilmiş ve böylece ulus kavramı geliştirilmiştir. </div><div style="text-align: justify;">Atatürk milliyetçiliği çok büyük bir hoşgörüyü de içinde barındırır. Sadece kendi ulusal varlığı ve birliğini değil diğer uluslarında varlığının ve birliğinin devamını arzu eder.</div><div style="text-align: justify;">İşte bu yüzden Atatürk milliyetçiliği anlaşıldığı üzere, aynı vatan toprakları üzerinde yaşayan insanların birbirlerini sevmesi ve vatanına sahip çıkmasıdır. Her türlü iç ve dış tehlikelere karşı uyanık ve birlik içerisinde bulunduğumuz anda, Atatürk milliyetçiliği ilkesinin tam manasıyla anlaşıldığı ve hedefine ulaşmış olduğu görülecektir.“Yurtta barış dünyada barış” diyen ulu önder Atatürk, bu sözleriyle barışın en büyük temsilcisi olduğunu da gözler önüne sermektedir.</div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">-Cumhuriyetçilik İlkesi Ve Temelleri;</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Atatürk’ün gerçekleştirdiği bütün ilke ve inkılaplar Milletimizin çağdaş ve ileriye dönük bir çizgide ilerlemesi manasını taşır. Cumhuriyetçilik ilkesi en basit ve anlaşılır manasıyla halkın kendi kendisini yönetmesidir. Yani bir ülke sınırları içerisinde bulunan halkın, kendi huzur ve güvenini sağlayacağına inandığı kişileri seçme özgürlüğüdür. Dolayısıyla seçme ve seçilme hakkının verildiği demokratik bir rejim sistemidir cumhuriyet. Bu rejim sisteminde, insanlar arasındaki kuralların işlerliğinin sağlanması hukuk kuralları ile gerçekleşir.</div><div style="text-align: justify;">Anayasaya dayalı olan hukuk kuralları, hiç bir zümreye, hiç bir topluluğa veya kişi yada kişilere ayrıcalık tanımaz. Bu yüzden devletin yönettiği kişilere, kişilerinde devlete karşı olan sorumlulukları yine hukuk kuralları ile belirlenir ve korunur. İşte Atatürk’ün Cumhuriyetçilik ilkesi tamamıyla devlet ve vatandaşların iç içe olduğu, halkın yine kendisinin seçtiği kişilerce yönetime katılmasının sağlanması manasını taşır.</div><div style="text-align: justify;">Atatürk’ün cumhuriyetçilik ilkesi, yeni Türk Devleti’nin en temel özelliklerinden birisi olup, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusunun söylediği şu söz cumhuriyetçiliğin anlamını en iyi şekilde ifade etmektedir “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”.</div>Adminhttp://www.blogger.com/profile/02459906758566333522noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1523130172071787729.post-40778974937530510332012-01-06T16:17:00.000-08:002012-01-06T16:17:26.876-08:00Atatürk İnkilapları<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://bilgibitmez.com/wp-content/uploads/2011/01/%C5%9Eapka-ve-k%C4%B1yafet-kanunu-ilke.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="148" rea="true" src="http://bilgibitmez.com/wp-content/uploads/2011/01/%C5%9Eapka-ve-k%C4%B1yafet-kanunu-ilke.jpg" width="200" /></a></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;">Atatürk inkılapları ile çağdaş bir devlet niteliğine kavuştuk. Dünyada saygınlığımız arttı. Yabancı uyruklulara tanınan kapitülasyon ayrıcalıkları kaldırıldı.Tarımın modernleşmesinde devlet öncü oldu. Bankalar, fabrikalar kuruldu.Sonunda ülkemiz bayındır oldu.Ulusumuz zenginleşti.Böylece, Türk Milleti için, güzel ve aydınlık günlere doğru yeni bir adım atılmış oldu.Bu yüzden Büyük Lider Mustafa Kemal ATATÜRK'ün fikirlerine ve de onun gerçekleştirdiği inkılaplara sahip çıkmak hepimizin görevi olmalıdır. Şimdi bu inkılapların neler olduğunu sırasıyla yapıldığı alanları sınıflandırarak görelim: </div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">Siyasal Alanda Yapılan Değişiklikler (İnkılaplar) </span></em></strong></div><div style="text-align: justify;">Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde 1919 yılında başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşımız 1922'de tamamlandı. Osmanlı Devleti yöneticileri bu savaşın önderleri hakkında ölüm fermanları imzalamaktan çekinmediler. Kurtuluş Savaşı bittiği zaman bir yanda Büyük Millet Meclisi Hükümeti, öte yanda Osmanlı Saltanatı vardı. Büyük Millet Meclisi'nin 1 Kasım 1922 günü kabul ettiği bir yasa ile tarihimizde saltanat dönemi kapandı. Yeni bir dönem başladı. Osmanlı Saltanatının kaldırılmasından sonra 1921 Anayasası'nda değişiklikler yapıldı. 29 Ekim 1923 günü Türkiye Devleti'nin hükümet şeklinin Cumhuriyet olduğu kabul edildi.Cumhuriyetin ilanı ile tarihimizde Cumhuriyet Dönemi başladı. (İnkılaplar) (İnkılaplar)</div><a name='more'></a><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Osmanlı Devletinde eğitim sistemi dinseldi. Mahalle okulunu bitirenler isterlerse öğrenimlerini Medreselerde sürdürürlerdi. Medreselerde genel olarak dini bilgiler öğretilirdi. Bu öğrenim kurumlarında tekniğe, bilime önem verilmezdi. Medreselerin yanı sıra İmparatorluğun devlet işleri için kurulmuş Enderun adlı Saray Okulu vardı. Çok sonraları Tanzimat Döneminde Ortaokul dengi Rüştiye, Lise dengi İdadi ve Sultani okulları açıldı. Daha sonra Tıp, Harp Okulu, Mülkiye Okulları kuruldu.Cumhuriyet döneminde dine bağlı eğitim sistemine son verildi. Eğitim kurumlarında bilimsel yöntem ve ilkelere dayalı eğitim çalışmaları başladı. Tüm okullar bu ilkelere göre yeniden örgütlendi. Atatürk eğitime, öğretime çok önem verdi. Bilgisizliği kısa yoldan çözmek, okuma yazmayı kolaylaştırmak amacı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Kasım 1928 tarihinde Türk Alfabe Yasası'nı kabul etti. </div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Cumhuriyet öncesinde yargı işleri din adamları tarafından görülürdü. Kadı adı verilen yargıçlar din kurallarına göre karar verirdi. Hukuk alanında yapılan değişiklikle eski mahkemeler kapatıldı. Eski yasalar yürürlükten kaldırıldı. Uygar ulusların yasaları örnek alınarak boşanma, miras, ceza hukuku yeniden düzenlendi. Hukuk devrimi ile kadın - erkek arasında eşitlik sağlandı. Miras konusunda kadın ve erkek eşit pay almaya başladı. Kadınlar da erkekler gibi seçme ve seçilme hakkına kavuştu.</div><div style="text-align: justify;"><br />
<strong><em><span style="color: red;">Hukuk Alanında Yapılan Değişiklikler</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;">Bu alfabe ile okuma yazma öğrenilmesi için Ulus Okulları açıldı. Bütün yurtta okuma yazma öğrenme çalışmaları başladı. Atatürk, Ulus Okullarında Başöğretmen olarak dersler verdi.Harf değişikliğini, dilde özleşme izledi. Arapça ve Farsça sözcüklerden oluşan Osmanlıca yerine Türkçe konuşulup yazılmaya başlandı. Atatürk Türk Dili'nin benliğine kavuşma çalışmalarını yürütmek amacı ile 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni kurdu. Dilimiz yabancı sözcüklerden arındı.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">Ekonomik Alanda Yapılan Değişiklikler (İnkılaplar)</span></em></strong></div><div style="text-align: justify;">Lozan Barış Antlaşması ile yabancı uyruklulara tanınan kapitülasyon ayrıcalıkları kaldırıldı. Ülkemiz kendi zenginlik kaynaklarına sahip çıktı. Her alanda devlet öncülük etmeye başladı. Bankalar, fabrikalar kuruldu. Modern tarım çalışmalarına başlandı. Yollar, özellikle demiryolları yapımında büyük çaba gösterildi. Böylece yurdun en uzak yerlerine ulaşma olanağı hazırlandı. Ekonomik bağımsızlığımız kazanıldı. Ekonomik alanda sağlanan bu başarılar sonucu yurdumuz bayındırlaştı. Ulusumuz zenginleşti. Halk için ağır bir yük olan aşar vergisi kaldırıldı. Çağdaş vergilendirme yöntemleri uygulanmaya başlandı.</div><div style="text-align: justify;">Sosyal Alanda Yapılan Değişiklikler (İnkılaplar) </div><div style="text-align: justify;">Atatürk, ulusumuzun uygar uluslar düzeyine ulaşması için, sosyal alanda da köklü değişiklikler yaptı. Yeni okullar açtı. Hastaneler, dispanserler kurulmasını sağladı. Güzel sanatların gelişmesi için gerekli girişimlerde bulundu. Konservatuar kuruldu. Stadyumlar, spor alanları, kapalı spor salonları yapıldı. Uygar bir toplum için gerek duyulan tüm sosyal kurumlar Atatürk döneminde açıldı.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"><strong><em><span style="color: red;">Ölçü Birimlerinde Yapılan Değişiklikler (İnkılaplar) </span></em></strong></div><div style="text-align: justify;">Atatürk dünya ile ilişkilerimizi düzenli yürütmek için ölçü birimlerinde değişiklikler yaptı.Uzunluk ölçüsü birimi olarak arşın, endaze; ağırlık ölçüsü birimi olarak okka, dirhem gibi ölçüleri kaldırarak bugün kullanmakta olduğumuz ölçü birimlerini kabul etti.Yurdumuzda daha önce takvim Hicri takvime göre düzenlenmişti. Buna göre dünyanın kullandığı takvimle aramızda 580 yıl kadar bir farklılık vardı. 1 Ocak 1926 tarihinden sonra bizde de Miladi takvim kullanılmaya başlandı.Eskiden ülkemizde ezani saat kullanılıyordu. Bu saat uygar ülkelerin kullandığı saate uymuyordu. Takvimde olduğu gibi saatler arasındaki bu uymazlık büyük karışıklıklara neden oluyordu. Bunları önlemek için takvimle birlikte bugünkü kullandığımız saat kabul edildi.Hafta tatili Cuma'dan Pazar gününe alındı. </div>Adminhttp://www.blogger.com/profile/02459906758566333522noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1523130172071787729.post-62779776486595570262012-01-06T16:14:00.000-08:002012-01-06T16:14:36.576-08:00Atatürk Devrimleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.anadolu.be/kadin/kadin009.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="172" rea="true" src="http://www.anadolu.be/kadin/kadin009.jpg" width="200" /></a></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;">Atatürk Devrimleri ile çağdaş bir devlet niteliğine kavuştuk. Dünyada saygınlığımız arttı. Yabancı uyruklulara tanınan kapitülasyon ayrıcalıkları kaldırıldı. Tarımın modernleşmesinde devlet öncü oldu. Bankalar, fabrikalar kuruldu. Sonunda ülkemiz bayındır oldu. Ulusumuz zenginleşti.Böylece, Türk Milleti için, güzel ve aydınlık günlere doğru yeni bir adım atılmış oldu.Onun gerçekleştirdiği devrimlere sahip çıkmak hepimizin görevidir.Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz:Şimdi bu başlıkların neler olduğuna hep birlikte bakalım: </div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Siyasal Alanda Yapılan Devrimler • Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922) Söz konusu tarihte saltanatın kaldırılmasıyla Yeni kurulacak olan Türkiye Devletinin yönetim şeklinin yüzyıllar boyu süren monarşik anlayıştan uzak halk emenliğini esas kılan demokratik bir yönetim şekli olacağı anlaşılıyordu.• Kılık – Kıyafet İnkılabı : Şapka Kanunu (25 Kasım 1925) Dini Kıyafetlerle dolaşılmasının yasaklanmadı (3 Aralık 1934) • Mecellenin kaldırılması (1924-1937) Türkiye laikliği benimsediği için şer’i hukuka </div><div style="text-align: justify;">Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan Devrimler • Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924) Eğitim ve öğretim birleştirilerek, devlet denetimine ve Milli Eğitim Bakanlığı emrine verildi. Bu kanun çerçevesinde medreseler kapatıldı.</div><a name='more'></a><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">• Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928) Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur ve Arap alfabelerini kullanmışlardı. Laik Türkiye Devleti’ne en uygunu olarak görülen Latin alfabesi, yeni Türk alfabesi olarak kabul edildi. </div><div style="text-align: justify;">• Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932) Türk Tarih kurumu tarihini “Milliyetçilik ve Laiklik” ilkeleri esaslarına uygun olarak ele almak, Türklerin kökenini, hizmetlerini, kurdukları devlet ve medeniyetleri araştırmak amacıyla kurulmuştur. Türk Dil kurumu Türkçe’yi yabancı dillerin tesirinden kurtararak gelişmesini ve zenginleşmesini sağlamak, dilde millileşme ve sadeleşme yoluna gitmek, Türkçe’yi bir bilim ve kültür dili haline getirmek amaçlanmıştır. </div><div style="text-align: justify;">• Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933) Darülfünun kaldırılarak yerine İstanbul Üniversitesi kurulmuştur.Ankara Hukuk mektebi (1925 – İlk yüksekokul), Yüksek Ziraat Enstitüsü (1933) Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi (1936 – İlk fakülte) Güzel Sanatlar Akademisi, Devlet Konservatuarı açılmıştır. </div><div style="text-align: justify;">Ekonomi Alanında Yapılan Devrimler • İzmir İktisat Kongresi (18 Şubat – 4 Mart 1923) : Lozan’daki barış görüşmelerinin kesildiği bir sırada, İzmir’de Türkiye İktisat Kongresi toplandı. Değişik kesimlerden 1135 temsilcinin katıldığı bu kongrenin sonucunda “Misak-ı İktisadi” kabul edildi. Buna göre ekonomik kalkınmada tam bağımsızlık öngörülüyor, kaynakların en iyi şekilde değerlendirilmesi ve kendi çabamızla kalkınmanın gereği ortaya konuluyordu. </div><div style="text-align: justify;">• Kapitülasyonların Kaldırılması (24 Temmuz 1923) : Lozan’da kesin olarak kaldırılmıştır. </div><div style="text-align: justify;">• İş Bankası’nın Kurulması (1924) : Özel sektöre destek sağlamak amacıyla ilk özel Türk bankası olan İş Bankası kuruldu. </div><div style="text-align: justify;">• Aşar Vergisi’nin Kaldırılması (17 Şubat 1925) : Köylünün rahatlatılması ve üretimin artırılması amacıyla aynı zamanda şer’i bir vergi olan aşar kaldırıldı. </div><div style="text-align: justify;">• Kabotaj Kanunu’nun Çıkarılması (1 Temmuz 1926) : Türkiye karasularında Türk gemicilerin ticaret yapmasına imkan tanınıyor, denizcilik geliştirilmeye çalışıyordu. (Milliyetçilikle ilgilidir.) </div><div style="text-align: justify;">• Teşvik-i Sanayi Kanunu (1926) : Özel sektörü sanayi alanına çekmek ve ona kredi sağlamak için çıkarılmıştır. </div><div style="text-align: justify;">• Tarım-Kredi Kooperatiflerinin Kurulması (1928) : Çiftçiye kredi, ucuz alet ve makine imkanı oluşturmaya çalışıldı. </div><div style="text-align: justify;">• Toprak Reformu (1929) : Topraksız köylüyü toprak sahibi yapmak hedeflenmiştir. Fakat tam başarılı olunamamıştır. </div><div style="text-align: justify;">• Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planı (1933 – 1938) : Bu dönemde devlet, temel tüketim ve ara mallar sağlamak gayesiyle üç beyaz ve üç siyah projesine ağırlık vermiştir. Un, şeker, pamuk üç beyazı, kömür, demir ve akaryakıt ise üç siyahı oluşturuyordu. Bu temel malların üretilmesi ile döviz tasarrufu sağlandığı gibi, bu maddeler ile dışa bağımlılık da ortadan kalkacaktı. Hazırlanan bu plana göre özel sektörün gerçekleştiremeyeceği yatırımlar, devlet eliyle yapılmaya başlandı. Plan doğrultusunda dokuma, demir, kağıt, cam ve kimya alanlarında 1937’ye kadar on altı fabrika kuruldu. Fabrikaların işletmeye açılmasıyla, dışarıdan alınan mallar yüzde elli oranında azaldı. “İkinci Beş Yıllık Plan” ise İkinci Dünya savaşı’ndan dolayı uygulanamadı. Fakat, 1945 yılına kadar süren savaş esnasında Türkiye, dışarıya muhtaç olmadan kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmiştir. Sümerbank’ın açılmasıyla elde edilen başarı, kuruluşların açılmasını teşvik etmiş ve maden işleri uğraşacak Etibank kurulmuştur. Böylece sanayide devletçilik ilkesi yerleştirilmeye çalışılmıştır.</div><div style="text-align: justify;"><br />
--------------------------------------------------------------------------------</div><div style="text-align: justify;">göre düzenlenen mecelleyi uygulayamazdı. Bu yüzden mecelle kaldırılarak Türk Medeni kanunu kabul edildi. </div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"><br />
• Türk Medeni Kanunu Kabulü( 17 Şubat 1926) Medeni kanun, evlenme, boşanma, miras vb. her türlü ilişkileri düzenlemektedir. Medeni kanun bu yönüyle toplum hayatının düzenlenmesinde önemli rol oynamıştır.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"><br />
• Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923) TBMM’nin açılması, arkasından saltanatın kaldırılmasıyla millet egemenliği büyük ölçüde gerçekleşmişti. Fakat kamuoyu hazır olmadığı için “Cumhuriyet” adı konmamıştı. Üstelik “Meclis Hükümeti” sistemi hükümet bunalımına yol açmıştı. Sonunda 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edildi. Böylece demokratikleşmede önemli bir adım atılmış oldu. </div><div style="text-align: justify;">• Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (30 Kasım 1925) : Çıkarılan kanunla tekke, türbe ve zaviyeler kapatıldı. Yine aynı kanunla “Şeyhlik, dedelik, dervişlik, seyitlik, çelebilik, türbedarlık” gibi unvanlar da kaldırıldı. </div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"><br />
• Takvim, Saat ve Ölçülerde Değişiklik : Bu alanlarda birliği sağlamak ve batılılaşmak amacıyla değişiklik yapılmıştır. Hicri ve Rumi takvim yerine Miladi Takvim (1 Ocak 1926) kabul edildi. Ağırlık ve uzunluk ölçüsü olarak uluslar arası ölçüler olan metre ve gram kullanılmaya başlandı (1 Nisan 1931) Devletler arası ilişkilerde düzeni ağlayabilmek için hafta tatili Cuma’dan pazara alındı. (1935) </div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"><br />
• Soyadı Kanunu’nun Kabulü (21 Haziran 1934) : Kişilerin sosyal hayatta kolaylıkla tanınmaları, karışıklıkların önlenmesi için herkese Türkçe ve ahlaka aykırı olmayan birer soyadı verilmiştir. TBMM Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadını vermiştir. </div><div style="text-align: justify;">Bu kanunla beraber eski toplum zümrelerini belirten unvanlar kaldırıldı. Aynı kanunla Osmanlı nişan ve rütbelerini taşımak da yasaklandı.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;"><br />
• Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924) Saltanat kaldırılırken kamuoyu hazır olmadığı için halifelikten ayrılmıştı. Fakat Saltanat taraftarlarının halifelik makamı etrafında toplanması, Abdülmecit Efendi’nin saltanatı çağrıştıran davranışları, halifeliğin inkılapların ve laikliğe geçişin önündeki en büyük engel olması, işlevini kaybettiği I. Dünya Savaşı’yla ortaya çıkan halifelik gibi bir kurumun çağdaş Türkiye Cumhuriyet’inde yerinin olmaması ve basında gelişen bazı hadiseler yüzünden 3 mart 1924’te halifelik kaldırılmıştır.</div>Adminhttp://www.blogger.com/profile/02459906758566333522noreply@blogger.com0